21 Kasım 2013 Perşembe

Beyoğlu' nun En Güzel Abisi



Vizeleri biten Cansu' nun kitaplarına hevesle sarıldığı günlerdeyiz ve az önce Ahmet Ümit' in son kitabını okuduğu kitaplar arasına bırakan okuyucumuzun kitap hakkında kısa düşünceleri: 

En sevdiğim Ahmet Ümit kitapları arasında ilk 3' te yer bulur mu bilemiyorum, ama değindiği sosyal mesajlarıyla hafızamda iz bırakacak. Okurken sevinemediğim ve Başkomser Nevzat' a katılmaktan kendimi alamadığım satırlara bolca rastladım. Fikrimce yıllar sonra okuyacaklar için 2010' lu yılların gündemini görebilecekleri bir roman olarak kalacak.

Beyoğlu' nu severlere: Hele Beyoğlu' nun sokaklarını biliyorsanız , kendinizi olay mahallinde Başkomser Nevzat ve ekibine eşlik ederken bulabilirsiniz, ben öyle hissettim ve ayrıca keyif aldım.

Beyoğlu' nun En Güzel Abisi ülke gündemine iz bırakacak, diğer kitaplarında olduğu gibi sonu sürprizle biten, yer yer  keşke böyle olmasaydı dedirten ve sizi olayın örgüsünden koparmayan bir kitap.

Sürükleyici, keyifli, zihninizi yormayan bir kitap arıyorsanız Başkomser Nevzat ve ekibine eşlik edip peşlerine takılın derim.

Syf. 346. " 'İnsan yaşadığı yere benzer,' demişti bir şair. Hukukumuz da yaşadığımız yerler gibiydi, eskimiş, işlevini yitirmiş, çürümeye terk edilmiş yıkılmak üzere..."

Arka Kapak

Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşının arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbulun en gözde yeri olan Beyoğlunun hazin hikâyesi.

Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke...

Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."

3 Kasım 2013 Pazar

her şey yarım



Her şey yarım...


Bitirilmeyi bekleyen ödevler, çalışılması gereken vizeler, derin düşünceler, çok alakasız bir zamanda gelen kader sorgusu vs vs.

Sıkıldım, hava da tam yürümelik; açtım Morrisey amcanızdan let me kiss you ' yu. Trafiğe, ışıklara bakmadan yürüdüm, rüzgarı saçımın derinliklerinde hissettim, gökyüzünün griliğini izledim. İyi de gelmedi değil nefes aldım.

Şimdi beni bekleyen işlerin başına döndüm ve evet işte bunu hiç sevmedim.


http://www.youtube.com/watch?v=KWOvIQnAIU4