23 Nisan 2014 Çarşamba

Bahar Günlükleri-II



Kararsızlık içindeyken yazı başına oturmayı sevmem, gerçi ben hep kararsızken yazmaz mıyım?

Ne kadar değişken hatta akışkan bir zihnim var ordan oraya... Şurası yok, burası... Hmm yok yok orda bu var, şurada ordan burdan oo...Her yerde...

Zamanım daralıyor, geriliyorum, üzülüyorum. Aslında hep mutluyum, içime sığmayan neşem var sonra birde gergin bir küp taşıyorum içimde küpümü sevmiyorum.

Çokça okumak istiyorum, konsantre olmak istiyorum zorundalıklarıma.

Beklentilere karşılık vermek istiyorum, savaşımı kaybetmek istemiyorum. Ama!

Sanırım savaşmıyorum sürükleniyorum bilmiyorum ciddi bir sürüklenme içindeyim; kendimi alıştırmak istediğim bir düzen var. Sözlerinde düzenli, ruhunda karmakarışık bir odaya sahibim sanki (cümlelerim bile tutarsız gelebilir şu an) Sonuçta düzenliyim ama çok yıpranmış hissediyorum. Neden?!

Ben bu karışıklığı neden yaşıyorum?  

Üzerime düşen her şeyi yapıyorum binbir zevkle yaptıklarım bir yana sanırım yapmak istemediğimi hiç ama hiç yapmıyorum. Zorunluluklar benim istemediğim noktada zorunluluk olmaktan çıkıp sorumsuzluğun adı olduysa demek gibi bir gaflette tekrar bulunup kendime olan itirafımı yineliyorum.

Sen sorumluluk sahibi bir sorumsuzsun Cansu, sorumsuzsun ama çok da sorumlusun. Sorumluluk duygunla sorumsuzluklarının içinde boğulmadan çık artık diyenin olmayacak ki bunu ancak sen diyebilirsin kendine...

Klavyenin başına geçtiğimde bu temada bir yazı yazacağımı düşünmemiştim henüz yazdığım hiçbir şeyi silmedim. Hava güzel, bahar, öten kuşlar, birkaç dize ve belki de playlist ekleyecektim yazıma ama seçim değil sonuç oldu bu sefer de...

Sevgili Günlük,